MESCİD-İ AKSA’NIN ÖNEMİ
Başlangıçta Beyt-i Makdis ismiyle anılan bu mabed sonraları Mescid-i Aksa olarak tanındı. Fazileti bakımından üç büyük mescidden biridir. Bu üç mescidin birincisi Mescid-i Haram (Kâbe), ikincisi Mescid-i Nebevî, üçüncüsü ise Mescid-i Aksa’dır.
Mübarek Mescid-i Aksa’nın önemini belirten birçok kaynak mevcuttur. Elbetteki bunlar içinde en önemlileri Kur’an-ı Kerim ayetleri ve Hz. Muhammed (s.a.v.)’in sözleri olan hadislerdir.
İlk Kıble
Mescid-i Aksa İslâm’ın ilk kıblesidir. Müslümanlar, hicretin on altıncı ayına kadar Mescid-i Aksa’ya dönerek namaz kıldı. Diğer taraftan “İsra hadisesi”nin bitiş noktası ve Miraç’ın başlangıç noktası da Mescid-i Aksa’dır.
Allâh Rasûlü (s.a.v.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:
“(Ziyaret maksadıyla) ancak üç mescide seyahat edilebilir: Mescid-i Haram, benim şu mescidim ve Mescid-i Aksa.” (Buhârî, Fedâilü’s-Salât, 6; Müslim, Hacc, 288/827)
Diğer bir hadis-i şerifte de şöyle buyrulmaktadır:
“Hazret-i Süleyman, Beytü’l-Makdis’i bina ettiği zaman, Allah’tan kendisine üç imtiyaz vermesini istedi:
–İlâhî hükme muvafık düşecek hüküm (verme melekesi) talep etti; bu O’na verildi.
–Kendisinden sonra kimseye verilmeyecek bir saltanat talep etti; bu da O’na verildi.
–Mescidin inşaatını bitirdikten sonra, bu mescide sırf namaz kılmak için gelenlerin, oradan çıkarken, annelerinden doğdukları gündeki gibi bütün günahları affedilmiş olarak çıkmalarını istedi; bu duası da kabul edildi.” (Nesâî, Mesâcid, 6; İbn-i Mâce, İkâmetü’s-Salât, 196/1408)
YERYÜZÜNDEKİ İKİNCİ MESCİD
Allah Teala şöyle buyurur:
“Şüphesiz, alemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev (mabed), Mekke’deki (Kabe)dir.” (Âl-i İmrân, 96)
Rasûlullâh (s.a.v.) de Ebû Zer’in (r.a.) bir sorusuna cevap olarak yeryüzünde ilk inşa edilen mescidin “Mescid-i Haram”, ikinci inşa edilenin ise “Mescid-i Aksa” olduğunu beyan buyurmuştur. (Bkz. Buhârî, Enbiyâ, 10.)
KIBLENİN MESCİD-İ AKSÂ’DAN MESCİD’İ HARAM’A ÇEVRİLMESİ
Hicretten sonra Müslümanlar Mescid-i Aksa’ya doğru namaz kılıyorlardı. Bu durum hicretin on altı veya on yedinci ayına kadar böyle devam etti. Yahudilerin bu durumdan pay çıkarmaya çalışması, peygamberimizin canını sıkıyordu. O’nun gönlündeki kıble, Kabe idi. Bu gerçekleştiği takdirde, aynı zamanda Mekke’nin fethi için ilk adım atılmış olacaktı. Bunun için Hz. Muhammed, ilahi müsaadenin gelmesini hasretle bekliyordu.
Nihâyet Receb ayı ortalarında bir pazartesi günü Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Selimeoğulları’nın mescidinde öğle namazını kıldırırken Cenâb-ı Hak vahyini gönderdi:
“(Ey Rasûlüm!) Biz Sen’in yüzünün (yücelerden haber bekleyerek) göğe doğru çevrilmekte olduğunu görüyoruz. İşte şimdi Sen’i, memnûn olacağın bir kıbleye döndürüyoruz. Artık yüzünü Mescid-i Harâm tarafına çevir! (Ey müslümanlar!) Siz de nerede olursanız olun, (namazda) yüzlerinizi o tarafa çevirin! Şüphe yok ki ehl-i kitâb, onun Rablerinden gelen bir hakîkat olduğunu çok iyi bilirler. Allâh onların yapmakta olduklarından habersiz değildir.” (el-Bakara, 144)
Bu esnâda ikinci rekâtın sonuna gelmiş olan Rasûl-i Ekrem Efendimiz, derhâl yönünü Kâbe’ye doğru çevirdi. Cemaat de saflarıyla berâber döndüler. Hep birlikte yeni kıbleye yöneldiler. Böylece namazın diğer iki rekâtı, Kâbe’ye doğru kılındı. Bu sebeple o mescide, iki kıbleli mescid mânâsına gelen “Mescidü’l-Kıbleteyn” denildi. ( İbn-i Sa’d, I, 241-242.)
İSRÂ VE MİRAÇ MUCİZESİ
İsrâ hâdisesiyle Mescid-i Harâm’dan Mescid-i Aksâ’ya götürülen Peygamber -aleyhissalâtü vesselâm-’a, buradan semâvâta urûc etme, yâni Mîrâc şerefi bahşolundu. Gerçekten, Mescid-i Aksâ’ya varan Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buradan Hazret-i Cebrâîl’in rehberliğinde “Sidretü’l-Müntehâ”ya kadar çıktı.
Nitekim âyet-i kerimede buyrulur:
“Kulunu (Muhammed -aleyhissalâtü vesselâm-’ı) bir gece, Mescid-i Harâm’dan kendisine bâzı âyetlerimizi göstermek için, etrâfını mübârek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allâh, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla bilen, hakkıyla görendir.”(el-İsrâ, 1)
Âyet-i kerîme, ifâde ettiği mühim ve şaşılacak işlerin ehemmiyetine dikkat çekmek üzere tenzîh ile başlamıştır. Müfessirlerin beyânına göre سُبْحَانَ, Cenâb-ı Hakk’ın, noksan sıfatlardan tam bir şekilde münezzeh olduğunu ifâde eder. Ayrıca Hakk’ın hârikulâde sanatı karşısında hayret ifâdesi olarak da kullanılmaktadır. Aynı zamanda mühim tesbîhâttandır.
Mescid-i Aksa ve etrafının mübarek olması ise şöyle izah edilmiştir:
Din ve dünya bereketiyle bereketlendirilmiştir. Etrafında yeşillikler ve ırmaklar vardır.
Pek çok peygamber orada yaşamış ve bu sebeple de vahyin iniş mekânı olmuştur.
İsra hadisesi sebebiyle de ayrıca bereketli kılınmıştır.
Bu yolculukta Cenab-ı Hak, kulu ve Resulü Muhammed Mustafa(s.a.v.) acayip ve harikulade hâdiseler göstermiştir.
Ayrıca bu yolculukta Allah Resulü (s.a.v.), o gece Mescid-i Aksa’da bütün peygamberlere imam olup namaz kıldırdı. (İbn-i Sa’d, I, 214.)
Mescid-i Haram’da kılınan bir namaz diğer mescitlerde kılınan yüz bin namazdan daha faziletlidir. Benim mescidimde Medine’de kılınan namaz başka yerlerden bin kat daha faziletlidir. Mescid-i Aksa’da kılınan namaz başka yerlerde kılınan namazlardan 500 kat daha faziletlidir.
Hz. Muhammed (s.a.v.) Kudüs’ü (Mescid-i Aksa’yı) ziyaret etmiştir.
Mescid-i Aksa ile ilgili bir diğer sahih hadiste ise “Burası herkesin mahşerde toplanacağı ve diriltileceği topraklardır.” (İmam Ahmed, İbni Mace)
Hz. Muhammed (s.a.v.)’in sözlerine göre bu toprakları mesken edinenler daimi bir cihat ve ribat (nöbet) halindedirler: Şam halkı kocalarıyla, hanımlarıyla, çocuklarıyla, torun ve köleleriyle yarımadanın sınırına kadar Allah yolunda daimi bir nöbet içindedirler. Kim ki bölgenin bir şehrine yerleşirse o nöbet tutmaktadır. Kim ki orada bir karakol mevkii ele geçirirse Allah yolunda cihat etmektedir.” (El-Tabarani)
MESCİD-İ AKSA'NIN ÖNEMİ
Başlangıçta Beyt-i Makdis ismiyle anılan bu mabed sonraları Mescid-i Aksa olarak tanındı. Fazileti bakımından üç büyük mescidden biridir. Bu üç mescidin birincisi Mescid-i Haram (Kâbe), ikincisi Mescid-i Nebevî, üçüncüsü ise Mescid-i Aksa’dır. [...]
Detay