Kudüs'ün Altındaki Tünellerin Anlamı

Kudüs ve Mübarek Mescid-i Aksa’nın Altındaki tüneller tam olarak 1996’da İşgalci Siyonist İsrail tarafından ziyaretçilere açıldı.

Kudüs ve Mübarek Mescid-i Aksa’nın Altındaki tüneller tam olarak 1996’da işgalci israil tarafından ziyaretçilere açıldı.

Bu hareket, Filistinlilerin gözünde, İşgalci Siyonist İsrail’in Mübarek Mescid-i Aksa’yı yıkabilmek için yaptığı uzun vadeli planın bir parçasıydı. Filistinlileri öfkelendiren şey, tünelin “stratejik” anlamı oldu. İşgalci İsrail ise her zamanki gibi bu iddiayı red ediyor.

Onlara (İşgalci Siyonist İsrail) göre, bu sadece “turistik” bir düzenleme ve tünelle birlikte yalnızca daha fazla “turistik gelir” elde etme düşüncesindeler. Halbuki bu büyük bir yalan.

Çünkü işgalcilerin birçok defa çatışma nedeni olan Mübarek Mescid-i Aksa üzerinde bu tür bir düzenleme yaparken, bunun sonucunu tahmin etmemiş oldukları düşünülemez.

Ve hiçbir yapı, sırf biraz daha “turistik gelir” elde etmek için, bile bile büyük bir çatışmanın fitilini ateşlemez.

İşgalci Siyonist İsrail açısından, Mübarek Mescid-i Aksa’nın altındaki tünelin son derece büyük bir anlamı var. Öyle ki, bu anlam, onları, başta Filistinliler olmak üzere tüm İslam dünyasını -hatta, “dostlar alışverişte görsün” nevinden bile olsa ABD’yi bile- karşılarına almalarına neden olacak bir icraata sürüklemiştir.

Bu anlamı keşfedebilmek için, “Dindar Siyonizm”i tanımak gerekir.

Bu inanca göre, Yahudiler, Tanrı tarafından “seçilmiş” olan üstün bir halktır ve diğer ulusları yönetme hakkına sahiptirler. Ancak bu “yönetme hakkı”, diğer uluslar tarafından gasp edilmiştir. Hakkın yerine getirilmesi, “Seçilmiş Halk” ın yeryüzü egemenliğine ulaşabilmesi ise, ancak Hz. Davud (as) soyundan gelecek olan beklenen Mesih’in yeryüzüne inip Yahudilere önderlik ederek Kudüs merkezli bir krallık kurması ile gerçekleşecektir. Mesih’e karşı “itaatsizlik” yapacak olan ulusların işi ise zordur!

 

The Universal Jewish Encyclopedia’da, söyle yazar:

“Mesih geldiğinde diğer milletler ya fethedilecek ya imha edilecek ya da dinlerinden döndürüleceklerdir. Ama sonları ne olursa olsun, o tarihten sonra israil için sıkıntı kaynağı olmaktan çıkacaklardır.”(1)

Mesih’in gelişi, Yahudilerin binlerce yıllık tarihi boyunca hep beklenmiştir. Ama en çok ta, MS 70’de Romalılar tarafından Kudüs’ten kovulmalarının ardından güçlenmiştir. 70 yılında Romalılar, Kudüs’teki Hz. Süleyman Tapınağı’nı ikinci kez yıkmışlar, şehirdeki Yahudilerin büyük bölümünü öldürmüş kalanları da sürmüşlerdir. Geriye tapınaktan yalnızca tek bir duvar kalmıştır; o da bu yıkımın anısına Batı Duvarı (Ağlama Duvarı)’na dönüştürülmüştür. Mesih geri geldiğinde ise, inanışa göre, Tapınak yeniden inşa edilecek ve Mesih, aynı Hz. Süleyman (as) -ki Yahudiler O’na King Solomon derler- gibi, buradan dört bir yana hükmedecektir.

İşte bu nedenle de, Mesih’in gelişi ile Tapınak’ın yeniden inşası, birbiri ile çok yakından ilişkili olan iki vaattir.

DİNDAR SİYONİZM’İN MESİH VE TAPINAK YORUMLARI

Yahudiler tarafından asırlardır beklenen bu iki büyük gelişme, 19. yüzyıla kadar uzak bir hayal görünümündeydi. Ancak Siyasi Siyonizm’in doğuşu ile birlikte, Yahudiler, 19. yüzyıldan sonra Kudüs’e dönmek için ciddi bir girişim başlattılar. Hareket “laik” Yahudilerce yönetiliyordu belki, ama dindarlar bu girişimde çok büyük bir anlam görmüşlerdi. Onlara göre, siyasi bir hareket olan Siyonizm, gerçekte Mesihi dönemin artık başlamak üzere olduğunun göstergesiydi.

“Dindar Siyonistler”in başını çeken Abraham Yitzhak Ha Cohen Kook, Siyasi Siyonizm’in Atchalta D’Geula (Mesihi Kurtuluşun Başlangıcı) ya da B’ikvata D’Meshicha (Mesih’in Ayak Sesleri) olduğunu söyleyerek bunu en açık biçimde ifade etmişti. Kook’a göre, 1917’de yayınlanan ve Siyonizm’e resmi İngiliz desteği sayılan Balfour Deklarasyonu, Filistin’e yapılan Yahudi göçleri ve büyük devletlerin Siyonistlere verdiği destek; tüm bunlar Mesih’in gelişinin yakın olduğunu gösteren alametlerdi. İsrailoğulları Mesihi dönemde yaşıyorlardı ve yüzyıllardır beklenenler yakında gerçeğe dönüşecekti.

Kook ve diğer Dindar Siyonistler tarafından yapılan yoruma göre, “insani” çabayla, yani Siyasi Siyonizm’le başlayan süreç, “ilahi” bir gelişme olan Mesih’in gelişi ile devam edecekti. Ancak bu mutlu sona varılabilmesi için Yahudilerce Mesih’in gelişinden önce yapılması gereken -ve Mesih’e ortam hazırlayacak olan- üç misyon vardı. The Universal Jewish Encyclopedia bu misyonları söyle anlatır:

“Siyasi Siyonizmin ortaya çıkması ile birlikte Haham Hirsch Kalischer tarafından geliştirilen teori diğer hahamlarca da kabul gördü. Buna göre, Mesih’in dönüş süreci, doğal olaylarla başlayacaktı: Yahudilerin Filistin’e yerleşme isteği ve diğer milletlerin gönüllü olarak bu işe yardım etmesi ile. Mesih’in ortaya çıkışı ve vadedilen mucizelerin gerçekleşmesi için gereken şartlarsa şunlardı: Kutsal Topraklar’da büyük ve yeter sayıda Yahudi’nin yerleşip devlet kurulması, Kudüs’ün ele geçirilmesi ve Tapınak’ın yeniden inşa edilmesi.” (2)

 

Bu üç şartın birincisi olan Kutsal Topraklar’daki Yahudi nüfusunun arttırılması, Siyonist hareketin önderleri tarafından bu yüzyılın başından beri uygulanmaktadır. Devlet ise 1948’de kuruldu. İkinci şart, yani Kudüs’ün ele geçirilmesi, 1967’deki Altı Gün Savaşı’nda yerine getirildi. 1980’de Kudüs “İsrail’in ebedi başkenti” ilan edildi…

Dolayısıyla, Mesih’in gelişini sağlayacak misyonlardan geriye bir tek Tapınak’ın yeniden inşa edilmesi kaldı. 19 yüzyıldır yıkık olan ve sadece tek duvarı ayakta kalan Tapınak, Yahudiler tarafından Ağlama Duvarı’na dönüştürülmüş olan Süleyman Tapınağı.

“Peki Tapınak’ı inşa etmek zor bir şey midir?” sorusu akla gelebilir hemen. Öyle ya, İşgalci Siyonist İsrailliler için bir Tapınak inşa etmenin zorluğu nedir? Zorluk, Tapınak’ın inşa edilmesinde değildir. Eski Tapınak’ın bulunduğu alan üzerinde bugün iki İslam mabedi durmaktadır: Kıble Mescidi ve Kubbet-üs Sahra. Tapınak’ın yapılabilmesi için bu iki mabedin de yıkılması gerekmektedir. Pürüz dünya Müslümanlarıdır. Onlar, var oldukları sürece, İsraillilerin bu iki mescidi yıkmalarına izin vermemektedirler…

İşte bu gün yaşadığımız Filistin ve Kudüs sokaklarını kana bulayan bu çatışmaların ve bunlara neden olan güya “turistik tünel”in anlamı da burada gizlidir.

Tapınak’ı inşa etmek amacıyla Mescid-i Aksa’yı yıkmayı hedefleyen yeraltı Yahudi örgütü “Mahchteret Yehudit” hakkındaki kısa bir inceleme de bizi yine ayni sonuca ulaştırmaktadır.

MACHTERET YEHUDİT

27 Nisan 1984’te İşgalci Siyonist İsrail’de oldukça ilginç bir örgütün varlığı ortaya çıktı. Machteret Yehudit (Yahudi Çetesi) adındaki örgütün üyeleri, Müslüman yolcularla dolu olan beş yolcu otobüsünü havaya uçurmaya yönelik bir plan yapmış ama son anda olayın ortaya çıkması üzerine tutuklanmışlardı.

Ancak daha önce gerçekleştirdikleri önemli saldırılar da vardı; 1980’de Batı Şeria’daki iki Müslüman belediye başkanının arabasına bomba koyarak öldürmüşler, 1983’te ise El AHlil (Hebron) kentindeki İslam Koleji’ne silahlı bir saldırı düzenleyerek üç öğrenciyi öldürmüş, otuz üç tanesini de yaralamışlardı.

Ama kısa bir süre sonra, Machteret Yehudit’in tüm bunlardan çok daha büyük bir eylemi gerçekleştirmek üzere olduğu öğrenildi. Örgüt, Kudüs’ün, Müslümanların Harem-i Serif, Yahudi ve Hristiyanların ise Tapınak Tepesi (Temple Mount) adını verdikleri mevkiinde yer alan iki İslam mabedini —Kıble Mescidi ve Kubbet-üs Sahra—havaya uçurmak için çok sofistike bir plan hazırlamıştı. Mabetlerin mimari yapısı üzerinde profesyonel bir inceleme yapılmış, Golan Tepeleri’ndeki bir askeri garnizondan bol miktarda patlayıcı çalınmıştı. Kubbet-üs Sahra’yı etrafa zarar vermeden havaya uçurabilmek için, 28 ayrı patlayıcı Kubbe’nin belirlenmiş yerlerine yerleştirilecekti. Gerekirse Mescid-i Aksa’yı korumakla görevli silahsız Müslüman nöbetçileri vurmak için ucuna susturucu takılmış Uzi’ler ve göz yaşartıcı bombalar edinmişlerdi. Operasyon, yirminin üzerinde Machteret Yehudit militanının katılımıyla gerçekleşecekti.

Saldırı İşgalci Siyonist İsrail otoriteleri tarafından durdurulmuştu belki, ama bu gönülsüz bir engellemeydi.

Çünkü, Machteret Yehudit’in üyeleri, aslında pek çok kişinin yapmak istediği bir işi, güya sabırsızlıkları nedeniyle, uygun olmayan bir zamanda yapmaya kalkmışlardı. Bu nedenle, aslında, gerek Gush Emunim gibi Likud’a yakın olan dinci örgütler gerekse Likud hükümeti, Machteret Yehudit’e ve eylemine gizli bir sempati ile bakmışlardı.

İsrail mahkemesi, kanunlara göre suç oluşturan bu eylemi doğal olarak cezalandırdı ama mahkeme kararından bir gün sonra, Basbakan Yitzhak Samir, Machteret Yehudit üyeleri için şöyle diyebiliyordu:

“Hepsi harika insanlar ama bir hata yaptılar.”

Gush Emunim’in önde gelen ismi Haham Mose Levinger de eylemin teorik olarak doğru ama zamanlama yönünden yanlış olduğu yönünde görüş bildirdi. (3)

Amerikalı Yahudi gazeteci Robert Friedman, Machteret Yehudit olayının derinleme bir incelemesini yapmıştı. Verdiği ilginç bilgiler vardı. O dönemde israil basınındaki yaygın bir iddiaya göre israilin iç güvenlik servisi Shin Bet, Machteret Yehudit’in daha önceki eylemlerini—Arap belediye başkanlarının öldürülmesi, İslam Koleji’nin taranması gibi—biliyorlardı ve buna rağmen de örgüte hiçbir müdahalede bulunmamışlardı.

Friedman’in yorumuna göre, İsrail otoriteleri aslında örgütün Mescid-i Aksa’yı yıkma planından da haberdar oldukları halde bir süre onlara engel olmamışlar, ancak olayın basına sızması ve sonuçlarının da çok tehlikeli olacağını fark etmeleri üzerine Machteret Yehudit’i durdurarak üyelerini tutuklamışlardı. Yitzhak Samir’in örgütün üyeleri için “harika insanlar” deyişi ya da onları hapse mahkum eden yargıcın kararı açıklarken “bu insanlara yurtseverlikleri nedeniyle saygı ile bakılması gerektiği” seklindeki garip sözleri, hep bu isteksiz engel oluşun göstergeleriydi. Üst rütbeli Israil subayı Avi Yitzhak, israil yönetiminin Machteret Yehudit’e uzun süre engel olmadığını, çünkü “üst düzey politik ve askeri yöneticilerin, örgütü, demokratik bir devletin yapamayacağı eylemleri yapabilmesi için muhafaza ettiğini” söylemişti. Friedman, “Machteret Yehudit olayi içinde israil hükümetinin parmağı vardı ama bunun oranı hiçbir zaman bilinemeyecek” diyor.(4)

1985 yılında, hapisteki Machteret Yehudit üyelerinin serbest bırakılması için etkili bir kampanya başlatıldı. Kampanyanın en ateşli destekçileri Knesset üyesi politikacılardı. Başta Likud olmak üzere her partiden, hatta “solcu ve laik” ve sözde barış yanlısı İşçi Partisi’nden bile çok sayıda Knesset üyesi bu canileri  hapisten çıkarmak için çalıştılar. Sonuçta birbiri ardına gelen aflarla hepsi serbest bırakıldı.

DAHA AZ RADİKAL BİR YÖNTEM: MESCİD’İN ALTININ OYULMASI!..

Nitekim yeni ve daha az radikal olan bir yöntem bulundu çok gecikilmeden. Machteret Yehudit’in ortaya çıkmasından bir yıl sonra, 1985’te, sözde İşgalci Siyonist İsrail hükümeti Mescid-i Aksa’nın altındaki kazı çalışmalarına hız verdi. Bu şekilde Mescid’in altı oyulacak ve küçük bir sarsıntı sonucunda kendiliğinden yıkılması sağlanacaktı.

Haftalık Aksiyon dergisi, 13-19 Mayıs 1995 tarihli sayısında “İsrail Mescid-i Aksa’yı yıkıyor!” başlığıyla verdiği bir haberde konuya değinmiş, Mescid’in altında gizlice yürütülen kazı çalışmalarını belgelemiş ve şöyle yazmıştı:

“İsrail, Mescid-i Aksa’ya karşı doğrudan bir saldırıda bulunduğu takdirde… İslam ülkelerinin topyekûn cephe almasından çekiniyor… (bu nedenle) tarihi kazı yapıyor gibi göstererek, kendiliğinden çökecek bir hale gelmesi için uğraşıyor. Böylece ülke olarak kendisini geri çekecek ve üzerine bir sorumluluk almadan hedefine ulaşmış olacak.”

Uzun yıllar Kudüs’te çalışan Amerikalı arkeolog Gordon Franz ise, bu konudaki gözlemlerine dayanarak söyle diyor:

“Emin olduğum bir şey varsa, Tapınak’ı yeniden inşa etmeyi hedefleyen Yahudilerin o iki camiyi mutlaka yıkmak istiyor oluşlarıdır. Bu yıkımın nasıl olacağı konusunda kesin bir fikrim yok ama olacaktır. Yıkacaklar ve burada onun yerine bir Tapınak inşa edecekler. Ne zaman, nasıl yapılacak bilmiyorum ama yapılacak.”(5)

Houston İkinci Baptist Kilisesi’nden rahip James E. DeLoach ise tüm Yahudilerin camileri yıkıp Tapınağı inşa etmek istediklerini, ancak bunu Machteret Yehudit gibi radikal yöntemlerle değil, Aksiyon’un haberinde yer alan şekilde yapacaklarını söylüyor: “Şu bir gerçek; tanıdığım bütün Yahudiler o camilerin yıkıldığını görmek istiyorlar. Ama bana söylediklerine göre, bu yıkım, Tanrı’dan gelecek bir hareketle, örneğin bir depremle ya da ona benzer bir şekilde gerçekleşecek.” (Ibid., s. 99)

İşte İsrail’deki “derin devlet ”in mantığı budur. AMAÇ, TAPINAK’I NE OLURSA OLSUN İNŞA ETMEKTİR; ÇÜNKÜ MESİH’İN GELİŞİ BUNA BAĞLIDIR. TAPINAK’IN İNŞASI İÇİN İSLAM MABETLERİNİN YOK EDİLMESİ GEREKMEKTEDİR. YAHUDİ DEVLETİ, BU İŞİ MABETLERİN “ALTINI OLMAKLA” UZUN VADEYE YAYMIŞTIR. BELKİ DE, “İNSAN ELİYLE” YAPILACAK BU HAZIRLIKTAN SONRA, BİR “İLAHİ” MÜDAHALE, YANİ MESCİD-İ AKSA’YI ÇÖKERTECEK KÜÇÜK BİR DEPREM BEKLENMEKTEDİR.

Bu ise kuşkusuz dünya Müslümanları ile İşgalci Siyonist İsrail arasındaki büyük bir çatışmanın, belki bir Üçüncü Dünya Savaşı’nın fitili olacaktır. İsrail’in bugün dünya Müslümanlarını zayıflatmak için, dünyanın dört bir yanındaki Anti-İslami güçlerle yaptığı gizli işbirliği ve kurmaya çalıştığı “Anti-Islami Enternasyonal”in mantığı da büyük ölçüde budur.

1) The Universal Jewish Encyclopedia, vol. 7, s. 503
2) The Universal Jewish Encyclopedia, vol. 7, s. 502
3) Robert I. Friedman, Zealots for Zion: Inside Israel’s West Bank Settlement Movement, 1.b., New York: Random Hause, 1992, s. 31
4) Robert Friedman, Village Voice, 12 Kasim 1985
5) Grace Halsell, Prophecy and Politics: Militant Evangelists on the Road to Nuclear War, Connecticut: Lawrence Hill & Company, 1986, s. 105)

 

Not: Yazı https://kozanbilgi.net/2023/09/mescid-i-aksanin-altindaki-tunelin-anlami/ linkinden alınıp bazı düzenlemeler yapılmıştır.

Paylaş: