KUDÜS TARİHİ

Kaynaklarımızda bilinen tarihi, ilk insan ve ilk peygamber olan Hz. Adem (a.s.) ile birlikte başlar. Ancak dünyanın materyalist tarih anlayışına göre beş bin yıllık tarihi vardır.

Filistin ve Kudüs Tarihi

Kudüs, insanlık tarihiyle birlikte önemini ortaya koyan dünyanın en önemli noktalarından birisi.

Kaynaklarımızda bilinen tarihi, ilk insan ve ilk peygamber olan Hz. Adem (a.s.) ile birlikte başlar. Ancak dünyanın materyalist tarih anlayışına göre beş bin yıllık tarihi vardır.

Arkeolojik verilere göre Kudüs’ün içinde bulunduğu Filistin’in en eski yerleşimcileri günümüzdeki Filistinlilerin ataları olarak ta kabul edilen “Filistler”dir.

Milattan önce 2500 yılında Arap Yarımadası’ndan gelen Kenanlılar bu topraklara yerleşen ilk insanlar olduklarından buraya verilen ilk isim “Kenan Diyarı”dır. Filistin ismi ise milattan önce 12. YY’da muhtemelen Anadolu’dan ve Ege Denizi’nden denizcilerden türemiştir.

Tarihçilere göre Filistin halkı, özellikle de kırsal bölgelerde yaşayanlar, İslam fethinden önce ve sonra bölgeye yerleşen Kenan, Amorit, Filistin ve Arap aşiretlerinin soyundan gelmektedirler. Tüm bu halklar 13 yüzyıl süren İslami hâkimiyet döneminde İslam ve Arap dili sayesinde aedta tek bir kumaş olmuşlardır.

Hz. İbrahim (a.s.)’ın Filistin’e gelişi (M.Ö. 1900) bu topraklar açısından parlak bir andı. Peygamberlerin atası olan Hz. İbrahim (a.s.) tevhid inancının yayılmasında önemli bir rol oynamış ve bölge halkı (Filistinliler) Hz. İbrahim’e itiraz etmemişlerdir. Bundan dolayı Hz. İbrahim (a.s.) da bölgeyi terk etmemiş, rahatça hareket etmiş ve nihayetinde kendi ismini taşıyan El-Halil’de vefat etmiştir.

Peygamber olan oğulları onun izinden yürümeyi sürdürmüşlerdir: Hz. İsmail (a.s.) Mekke’ye, Hz. İshak (a.s.) ve Hz. Yakup (a.s.) ise Filistin’e yerleşmişlerdir.

Hz. Yakup (a.s.)’ın “İsrailliler” adıyla anılan 12 erkek çocuğu vardı. (Hz. Yakup, “İsrail” ismiyle bilinirdi.) Bu çocuklar ve onların soyları, göç ettikleri Mısır’da Firavunlar tarafından yüzyıllar boyunca takip edildiler. Allah Teala onları Firavun’un zulmünden kurtarmak için M. Ö. 13. YY’da Hz. Musa’yı gönderdi ve Firavun ile ordusunu helak etti. Lakin İsrailoğulları zamanla pısırıklaşmıştı ve aşağılanmayı kabul etmişlerdi. Bu nedenle kutsal topraklara dönmeyi reddederek Hz. Musa (a.s.)’a: “Ey Musa, onlar orada bulundukça biz asla oraya girmeyiz! Haydi, sen Rabbinle git, ikiniz savaşın; biz işte burada oturacağız!”, dediler.

Musa (a.s.) Filistin’e giremeden vefat eder ama 40 yıl sonra güçlü bir nesil ortaya çıkınca, İsrail oğulları Yûşa Peygamberin öncülüğünde (M.Ö. 1190 civarında) Ürdün Nehri’ni geçerler ve Kuzeydoğu Filistin’in bi

R kısmı üzerinde hakimiyet kurarlar. Lakin Kral Talut’un gelişine kadar geçen 150 yıl İsrail oğulları arasında sayısız karışıklığa, çatışmaya, dini ve ahlaki bozukluğa tanık olur. En nihayetinde Kral Talut düşmanlarına karşı zafer elde etmeyi başarır.

Kral Talut’un selefi Hz. Davut (a.s.)’ın M.Ö. 1004’te tahta çıkışı Kutsal Topraklar’da tevhit inancı açısından yeni bir dönemin habercisiydi. Davut (a.s.), Kutsal Topraklar’daki inançsızlarla mücadele ederek teslim olmalarını sağladı. M.Ö. 995’te Hz. Davut (a.s.) başkentini Kudüs’e taşımaya muvaffak oldu ve sahil bölgeleri hariç Filistin’in büyük bir bölümünü ele geçirdi. Hz. Davut’un hükümranlığı M.Ö. 963’e kadar sürdü. Onun peşinden oğlu Hz. Süleyman (a.s.) iktidara geçti (M.Ö. 963-M.Ö. 923) ve Filistin yeniden canlanarak bir refah dönemine girdi. Allah Teala (c.c.), Hz. Süleyman’ın emrine rüzgarı ve cinleri verdi ve ondan hariç kimsenin ulaşamadığı güçlerle donattı. Hz. Davut ve Hz. Süleyman (a.s.) hükümranlığında yaşanan altın çağ zarfından Müslüman fethine kadar Filistin ve Kudüs 80 sene inanç ve tevhit bayrağı altında idare edildi.

Hz. Süleyman’ın vefatıyla birlikte onun krallığı, birbirine çoğunlukla düşmanlık besleyen iki ayrı devlete bölündü. M.Ö. 923-721 yılları arasında Kudüs’ün kuzeyinde İsrail Krallığı kuruldu.

İkinci Sargon önderliğindeki Asurlular’ın eline geçip dağıtılmadan önce bu krallık zamanla zayıflamış, idarecileri arasında yolsuzluk baş göstermişti. Krallıkta yaşayan İsrail oğulları, Harran, Habur, Kürdistan ve Pers bölgesine sürülmüş, yerlerine Aramlılar yerleştirilmiştir. Böylece devleti kuran 10 İsrailoğlu’ndan geriye hiçbir iz kalmamıştır. Yehuda Krallığı ise M.Ö. 923 ile M.Ö. 586 yılları arası ayakta durmayı başarmıştır. Başkenti Kudüs olan bu krallık çeşitli zaaflarla boığuşmuş ve uzun süre yabancı nüfuzun etkisi altında kalmıştır.

Bu krallık bilahare Mısır Firavunu Şişak ve Filistinliler tarafından Jehoram’ın hükümdarlığı zarfında yenilgiye uğratıldı. Aynı zamanda Asurlular’a haraç ödemek zorunda kalan ülke nihai olarak Nebukadnezzar liderliğindeki Babilliler’in eline geçmiş ve Kudüs, tapınak dahil yerle bir edilmiştir.Bu esnada 40 Bin Yahudi esir edilmiş ve Yehuda Krallığı M.Ö. 586’da dağılmıştır.

Buradan anlaşıldığı gibi İsrailoğulları’nın Kudüs merkezli hakimiyetleri 400 yıldan fazla sürmedi. Ancak bu dönemlerde Kenanlılar ve Filistinin yerleşik diğer milletleri kendi topraklarında yaşamayı sürdürdüler.

Pers İmparatoru Sirus İsrail oğullarına Filistin’e dönme izni verdiğinde az sayıda insan geri dönerek Filistinliler ile yan yana yaşadı.

Pers kontrolündeki Kudüs belirli oranda özerk olarak yaşadı. Akabinde Filistin M.Ö. 332- M.Ö. 63 yılları arasında Greklerin eline geçti.

Romalılar M.Ö. 64’te Filistin’e hakim olmayı başardılar ve M.S. 6’da Yahudilerin özerkliklerini ortadan kaldırdılar. Yahudiler M.S. 66- 70 yılları arasında ayaklanmaya kalkıştılar ama Roma generali Titus isyanı bastırarak tapınağı yıktı. Roma İmparatoru Hadrian Kudüs’ün harabeleri üzerinde Aelia Capitolina isimli yeni bir şehir kurdu.

Bu dönemde Yahudilerin Kudüs’e girişleri 200 yıl yasaklandı ve gelecek 18 yüzyıl boyunca Yahudilerin sayısı diğer şehir halkına göre gittikçe azaldı. Aynı zaman zarfında yerli halk  (Kenanlılar ve onlarla karışan Arap kavimleri) İsrail oğullarının ülkedeki varlıklarından öncesinde, esnasında ve sonrasında olduğu gibi günümüze kadar Filistin’de yerleşik kaldılar.

Bizans İmparatorluğu, Roma İmparatorluğu’nun doğu kısmını kontrolü altına aldığından, -kısa süreli Pers hakimiyetleri hariç- genelde Kudüs ve Filistin’in M.S. 636’daki İslam fethine kadar hakimi oldu.

İslam Döneminde Kudüs, Filistin

Filistin’in fethi esnasında öne çıkan en önemli muharebe 634’te Halid Bin Velid önderliğinde 3 Bin Roma askerinin ölümüyle sonuçlanan Ecnadin Savaşı’dır.

Ancak sonuca götüren savaş Ürdün’ün kuzeyindeki Yermük’te 636 yılında meydana geldi. Ebu Ubeyde Bin Cerrah ve Halid Bin Velid liderliğindeki 36 Bin Müslüman 200 Bin Roma askeriyle karşı karşıya geldi. Yapılan savaşta Müslümanlar Filistin topraklarındaki hakimiyetlerini büyük oranda sağladılar. Kudüs’ün anahtarlarını almaya devlet başkanı Hz. Ömer gelmiştir.

Kudüs halkı Hz. Ömer’in (r.a.) şahsi garantisi şartıyla barışa razı geldi. Şehrin teslim alınmasında 4 Bin sahabe Hz. Ömer’e eşlik etmiştir ve Hz. Peygamberin ölümünden sonra ezan okumaktan kaçınmış olan Bilal-i Habeşi Kudüs’ün Fethi’nde tekrar ezan okumuştur.

Ömer Bin Hattâb, Kudüs halkına “Ömer Ahidnamesi” olarak bilinen bir yazılı taahhüt vermiştir:

“Bu ahit, Allah’ın kulu, Müminlerin emiri Ömer B. Hattab’ın İlya (Kudüs) halkına verdiği suçlu suçsuz ayırımı olmadan canları, malları, kiliseleri ve haçları güvencede olduğuna dair bir ahittir.

  1. Kudüs halkının ibadet ettiği kiliseler (Başkaları tarafından dini amaçlar dışında kullanmak amacı ile) ikamet yeri haline getirilmeyecektir.
  2. Kiliselerin mal varlıklarından, içinde bulunan haçlardan herhangi bir şey alınmayacaktır.
  3.  Burada bulunanlar, dinleri dolayısıyla aşağılanmayacaklar ve hiçbirisine zarar verilmeyecektir.
  4. Kudüs’ün halihazırdaki sakinleri dışında burada Yahudi nüfusu iskan edilmeyecektir.
  5. Kudüs halkı (İslam hakimiyeti altındaki) diğer topraklarda bulunan gayr-ı Müslimler gibi kendi üzerlerine düşen cizyeyi vereceklerdir.
  6. Kudüs halkı Kudüs’ten Rumları ve hırsızları çıkaracaklardır.
  7. Kudüs’ten ayrılacak kimselerin malı ve canı, gidecekleri yere kadar güvence altında olacaktır.
  8. Kudüs’te kalmak isteyenlerin canları ve malları koruma altındadır. Ancak kendileri Kudüs halkının tabi olduğu cizyeyi ödemek zorundadır.
  9. Kudüs halkından ticaretlerini ve haçlarını geride bırakarak Rumlarla birlikte mallarını da alarak gitmek isteyenler, gidecekleri yere ulaşıncaya kadar güvence altındadırlar.
  10. Burada bulunan diğer millet ve kavimlerden isteyenler, burada Kudüs halkının ödemiş olduğu gibi aynı şekilde cizye ödemek şartı ile ikamete devam edebilirler. İsterlerse Rumlar ile birlikte ayrılabilirler veya ailelerinin yanına dönebilirler.
  11. Cizye ödeyeceklerden ürünlerinin hasadı bitinceye kadar hiçbir şey alınmayacaktır. Cizye ödemekle yükümlü olan kimselerin bu yükümlülüklerin yerine getirdikleri müddetçe yukarıda belirtilen güvence ve hakları Allah’ın, Peygamberinin ve onun halifelerinin ve Mü’minlerin zimmeti ve teminatı altındadır.

Yazım Tarihi: Hicri 15, Miladi 637

ÖMER B: HATTAB

Şahitler: Halid b. Velid, Amr b. As, Abdurrahman b. Avf, Muaviyr b. Ebi Süfyan”

 

Hz. Ömer ile başlayan reşit halifelerin hükümdarlığı Kudüs’te 661’e kadar sürmüş ve yerini Emevilerin 750’ye kadarki hükümranlıkları almıştır. Ardından Abbasilerin idaresi başlamış 861’de ise Kudüs ve Filistin hakimiyeti Mısır merkezli Tolunoğulları’na geçmiştir. 935-969 arasında da Kudüs’e İşhidler hakim olmuştur. Bir dönem Fatımiler’in hakimiyetinde bulunan Filistin toprakları 1071’den itibaren Selçukluların kontrolüne geçmiştir.

Haçlılar Kudüs’te 1099’da 88 yıl süren bir işgal başlatmışlar ve bu işgal sırasında 70 Bin Müslüman’ı öldürmüşlerdir. Bugün Kudüslüler’in Mescid-i Aksa’yı sevme gerekçelerinden birisi de işte Mescid-i Aksa’nın içinde gerçekleşen bu vahşettir.

Nureddin Zengi Kudüs’ün özgürlüğüne kavuşması için birçok proje uygulamış ve İslam Birliği’ni sağlamayı başarmıştır. Kudüs’ün özgürlüğüne kavuşması Nureddin Zengi’nin ardından göreve gelen Selahaddin Eyyûbî zamanında 1187’de olmuştur.

Kudüs Eyyûbîler ve Memlüklüler’in hakimiyetinden sonra 1517’de Yavuz Sultan Selim komutasındaki Osmanlı hakimiyetine girmiş ve 400 yıl bölgede huzur ve barış sağlanmıştır. Bu dönem araştırmalara konu olması gereken bir dönemdir. Kadim Filistin tarihi böyle huzurlu bir dönemi belki de çok az yaşamıştır. Osmanlı Devleti, Kudüs’te Hz. Ömer’in ahitnamesine göre bir anlayış sergilemiştir.

Kudüs İngilizlerin 1918’deki işgaline kadar Müslümanların kontrolünde kaldı. Her halükarda Filistin üzerindeki İslam hâkimiyeti 1200 yıl kadar sürmüştür. Bu dönem tarihteki diğer hâkimiyet devrelerine nispeten en uzun dönemdir.

Osmanlı devletinin 1917’de Kudüs’ü bırakmasından sonra bu topraklar İngilizlerin kontrolüne geçmiş ve İngiltere 1948’de kurulan İşgal Devleti İsrail’in zeminini hazırlamıştır.

1948’de kurulan sözde İsrail devleti, bu toprakların tarihte gördüğü en zalim dönemi sürdürmektedir. 1967’deki savaşlar neticesinde Kudüs’ü de işgal altına alan İşgal Yönetimi tüm dünyanın vicdanını kanatan uygulamalarına devam etmektedir.

Paylaş: